top of page
Yazarın fotoğrafıBaşak Kamacı Budak

HAKİM BİZİZ..!




Dostlar, Siyaset arenası karışık, adaylar belirsiz, zihinler bulanık olabilir. Bize şu an en gerekli olan şey; zihinsel berraklık, sadelik ve karmaşadan sıyrılmak. Çünkü iktidarın en sevdiği şeydir; kaos, çatışma ve bulanık su. Hâlbuki; su çok berrak, gökyüzü hiç olmadığı kadar net buluşuyor ufuk çizgisiyle.

Varlık ve yokluk kadar basit aslında her şey.

İktidarlar kudretini, toplumun zayıf belleğine ve az tarih bilgisine sahip olmasına borçlu olmuştur yüzyıllardır.

Hâlbuki biz gerçeğin ta kendisiyiz.

Ama gerçekliğimizin tanınmadığı, yok sayıldığı bir ülkenin, “seçenleriyiz”. Teslim olmuş, korkmuş, kötünün kötüsüne razı olmuş “seçmenleriz”. Yani aslında “seç(e)meyenleriz”.

Yıllardır, istikrar sürsün, “biz olmazsak ülke de, ekonomi de çöker o yüzden bizi seçin, yine seçin” diyenlerin kurbanlarıyız, mağdurlarıyız.

Oysa ki, tek gerçek ve en gerçek biziz: Halkız, üreteniz, kahır çekeniz, asker ocağına peygamber ocağı deyip evlatlarımızı teslim eden de, çocuklarımızın daha iyi eğitim alması için çırpınan da, hastane koridorlarında tedavi olmak için bekleyen de biziz.


Kahır ve çile çekmeyi alışkanlık haline getirenlerin en büyük eksiği nedir biliyor musunuz? Değiştirme ve katılma cesareti.


Değişim, ürkütür. Hâlbuki “yarış hızlı koşanın, zafer güçlü olanın tekelinde değildir.” Yeter ki, çoğunluk, yani; biz yaratmak, değişmek ve hayata en derin duygularımızla katılma cesaretini gösterelim.


Cumhuriyet rejimi, “fazilete”, saltanatın yani tek adamlığın temeli ise “korkuya” dayanır.

Cumhuriyet; özgür, düşünen, dürüst bireyler yetiştirir. Saltanat ise korkak, inançsız, kişiliksiz köleler yetiştirir.


Türkiye’nin 24 Haziran’daki seçimi; kişileri “Başkan” yapma seçimi değil; demokratik bir cumhuriyette özgür bireyler olarak yaşamakla, “Tek Adamın” gazabı altında korkarak yaşamayı tercih etmek arasında bir seçim.


Demokrasinin, adaletin olmadığı yerde en çok kadınlar ezilir. O yüzden ben bir kadın olarak, korkarak yaşamak istemiyorum.


Atatürk’ün bugün yaşadıklarımıza da ışık olacak çok güzel bir lafını sizinle paylaşmak istiyorum:


“Şimdiye kadar milletimizin başına gelen bütün felaketler, kendi kader ve alınyazısını başka birinin eline terk etmesinden kaynaklanmıştır.”


Doğu toplumlarının tarihsel kökeninde saltanat sultası ve duygusu var mı? Evet, var.

O yüzdendir ki, Atatürk önderliğinde ülkemizde kazanılan Milli Kurtuluş Mücadelesi ve Cumhuriyet’in ilanı, İslam ülkelerine örnek bir İslam Rönesansı olmuştur.


Biz bunu kanımızla, canımızla kazandık. Ama şimdi unuttuk. Ya da unutturuldu, belleğimizden bilinçli olarak silindi.


Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun; çoğunluğu Müslüman bir ülkenin emperyalist dünyaya karşı kazandığı ilk zafer olduğu unutturuldu.


Zayıf bellek ve az tarih bilgisi: Bizi savunmasız ve biçare kılıyor da o yüzden unuttuk.

Otoriter bir babanın, sert disiplini altında büyüyen felsefeci Soren Kierkegaard’ın sözleriyle bitirelim o zaman:


“Yaşam geriye bakarak anlaşılır, fakat ileriye doğru yaşanır.”


Geriye bakıp, ileriyi görenlerin çoğunlukta olduğu bir ülke özlemiyle…


0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page