Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli sosyologlardan Prof. Dr. Şerif Mardin, 2007 yılında gerçekleştirdiği bir söyleşide “Mahalle Baskısı” kavramını kullandı.
Bunun üzerine “Mahalle Baskısı”nın ne olduğu konusu gündemimizi epey meşgul etti.
En genel anlamıyla “İslami hareketin bir toplumsal baskıya dönüşmesi” olarak tanımlanabilecek “Mahalle Baskısı” kavramı, sürdürülen tartışmalarda, doğrudan Adalet ve Kalkınma Partisi ile ilişkilendirilmeye başlandı.
Bunun üzerine Şerif Mardin, kullandığı kavramın içeriğine ilişkin yeni bir açıklama yapmak zorunluluğu hissetti ve şunları söyledi:
“Bu havanın AKP’den bağımsız olarak Türkiye’de yaşadığına inanıyorum. Dolayısıyla bu havanın gelişmesine müsait şartlar oluşursa o zaman AKP de bu havaya boyun eğmek zorunda kalacaktır”.
Şerif Mardin’in ardından Prof. Dr. Binnaz Toprak’ın öncülüğünde bir grup araştırmacı, “Mahalle Baskısı”nın topluma ne şekilde sirayet ettiğini anlamak için Anadolu kentlerinde bir çalışma gerçekleştirdi.
Araştırmanın temel konusu şuydu: Anadolu’nun küçük kentlerinde farklı kimlik ya da yaşam tercihleri olan kişilerin din ve muhafazakârlıktan kaynaklanan baskı ve ötekileştirme ile karşı karşıya kalıp kalmadıkları.
Bu araştırma kapsamında, yapılan mülakatlar ve çalışmalar sonucunda, Binnaz Toprak şu açıklamayı yaptı:
“2008’de Türkiye’de “mahalle baskısı”nı araştırırken Fethullah Gülen Cemaati aramadığımız halde her yerde karşımıza çıktı.”
Yani Anadolu kentlerinde yapılan bu araştırmanın en önemli sonucu, mahalle baskısını kuran gücün; o tarihlerde adına cemaat denilen ve örgütlenmesi meşru görülen, Fethullahçı Terör Örgütü olduğuydu.
Peki, şimdi mahallelerde neler oluyor?
Hayat boşluk kabul etmeyeceğine göre “Mahalle Baskısı”nın yeni kurucu oyuncuları kim?
Önceden, İslami muhafazakâr kesimin kurduğu söylenen “mahalle baskısı”nın bundan sonraki karakteri “dini” bir minvalde mi devam edecek?
Yoksa yaşadığımız sürecin dinamikleri düşünüldüğünde “Milliyetçi Muhafazakâr” bir karaktere mi bürünecek?
Hangi ideolojik yaklaşıma hizmet ederse etsin, Türkiye’de yaşayan her yurttaşın amacı ve temel ilkesi; “mahalle” kavramı üzerinden ayrışmayı reddetmek ve dayatılan kutuplaşmaya karşı birbirimizi anlamaya çalışmak olmalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan’ın, 24 Haziran Seçimleri sonrasında, partisinin yeni dönem çalışma biçimine ilişkin yaptığı açıklamanın, bu çerçevede dikkatle okunması gerektiğini düşünüyorum.
Tezcan’ın açıklamasındaki en önemli ve yeni dönemin bakış açısını özetleyen kilit cümle şuydu:
“Oy aldığımız ‘Bizim Mahallle’ye hitap eden dili terk edeceğiz; ‘Karşı Mahalle’den oy isteyen, onlara hitap eden bir dil ve çalışma yöntemini benimseyeceğiz”.
Meali; birbirimizin farklılıklarını anlayıp, kronikleşmiş ön yargılarımızdan kurtulacağız.
En büyük özlemimiz; geleneksel Türk toplumunun birliğinin, dayanışma kültürünün en önemli yaşam alanı olan “mahallelerimizin”, kutuplaşmanın tarifi olmaktan çıkması; barış ve huzur içinde yeniden şenlenmesi...