top of page
Yazarın fotoğrafıBaşak Kamacı Budak

MÜBADİL KENTLER, KENT KİMLİĞİ VE GENÇ CUMHURİYET -1

Cumhuriyet'in kuruluşunun ve Lozan Mübadillerinin Anadolu'ya gelişinin 100. yılını tamamlamasına ramak kala, İkinci Yüzyıla girerken; Mübadil Kimliği, Mübadil Kentler ve Cumhuriyet ilişkisinin ele alındığı yazı dizisinin ilk makalesinde Başak Kamacı Budak; Cumhuriyet'in ilk yüzyılının Mübadil kuşaklarını, Genç Cumhuriyet ile olan tarihsel bağı içinde değerlendiriyor. Cumhuriyet fikrinin ve ideallerinin “kurucu unsuru” olarak Mübadil kimliğinin öneminin vurgulandığı makale, İkinci Yüzyıl için ise yeni bir çağrıda bulunuyor.



Anadolu toprakları çağlar boyunca çeşitli göç hareketlerine sahne olmuş kadim bir coğrafya.


1923 yılında Türkiye-Yunanistan arasında gerçekleşen Nüfus Mübadelesi, Anadolu topraklarına yapılan tüm diğer göçlerden, sosyo-kültürel olarak ve gerçekleşme koşulları bakımdan farklılık gösteren kapsamlı bir göç hareketi olarak karşımıza çıkıyor. En önemli farkı ise; devletler arasında imzalanan bir protokole bağlı zorunlu bir göç olması ve dine bağlı (Müslüman-Hıristiyan) karşılıklı nüfus değiş-tokuşunu içermesi.


Cumhuriyetin kuruluşundan kısa bir süre sonra gerçekleşen “Mübadele”, Genç Türkiye Cumhuriyetinin planlı iskan politikalarına geçişini zorunlu kılarak Anadolu kentlerinin yeniden şekillenmesini sağlayan bir olgu olmasının yanı sıra; sonuçları bakımından da “uluslaşma” çabalarını destekleyen önemli bir nüfus hareketi olarak karşımıza çıkıyor.


Birinci Yüzyılın Mübadil Kuşakları


Lozan Barış Antlaşması’na ek olarak yapılan “Yunan ve Türk Halklarının Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol” 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanmıştır. Sözleşmeye uygun olarak ilk göç hareketi 1 Mayıs 1923’te başlar.

Dördüncü kuşağa mensup bir mübadil torunu olarak, Cumhuriyetin İlk Yüzyılının mübadil kuşaklarını, zorunlu göçün yarattığı sosyolojik-psikolojik etkileri de göz önünde bulundurarak; kısaca şu şekilde tanımlayabileceğimizi düşünüyorum.

Birinci Kuşak Mübadil atalarımız, travmatik bir göç /zorunlu yer değiştirme sonrası hayatta kalma mücadelesi verdiler.


İkinci Kuşak, bir önceki kuşağın yaşam mücadelesini sürdürürken, kök salmaya çabaladı ve adaptasyon sonrası varlığını kuvvetlendirebilmek için her alanda çok çalıştı.


Üçüncü Kuşak Mübadiller adaptasyon sürecini tamamladı. Bu kuşak, kendinden önceki iki kuşağın sessizce anlattığı “memleket” hikayelerinin anlamını kavradı ve “Mübadil” kimliğini hatırlayarak, bu kimliğe sahip çıkmak için çeşitli girişimlerde bulundu.


Dördüncü Kuşak Mübadiller ise; Mübadil kimliğini güçlü bir tarihsel kimlik olarak sahiplendi ve Cumhuriyet tarihi içinde bu kimliğiyle “biz de varız” söylemine sahip çıktı.


Üçüncü Kuşaktan Devralınan Miras


Mübadil kimliğini tanımlama, araştırma, kayıt alma ve çeşitli etkinliklerle kimlik bilincinin yaratılmasına ilişkin faaliyetlerin; kurumsal anlamda ilk kez Lozan Mübadilleri Vakfı’nın kuruluşu ile başladığını belirtmeliyiz. Çoğunluğu Üçüncü Kuşak Mübadillerden oluşan bir grup tarafından başlatılan bu çalışmaların başlangıcı 1999 yılına dayanıyor.


1999 yılında önce Türkiye’de sonrasında ise Yunanistan’da gerçekleşen depremler sonrasında, iki ülke arasında dostluk, yardımlaşma ve dayanışma ilişkileri kurulur. İşte tam bu siyasi düşmanlık atmosferinin dağılıp, insani duyguların ön plana çıktığı aşamada; Lozan Mübadilleri Vakfı’nın kuruluşu için ilk girişimler başlar ve Vakıf 2001 yılında resmi olarak kurulur. Vakfın kurulmasından sonraki dönemde ilk sistematik sözlü tarih çalışmaları, sergiler, arşiv çalışmaları ve yayınlar ortaya çıkmaya başlar.


Kısacası 100 yıllık Cumhuriyet’in kuruluşu ile eşzamanlı tarihimizin sadece son 20 yılında Mübadil kimliği tanımlanmaya ve anılardan/araştırmalardan yola çıkılarak bu kimliğin kaybolan tüm parçaları yeniden bir araya getirilmeye çalışılıyor.

Son 20 yıldır Mübadelenin anılarına sahip çıkarak, bunların kayıt altına alınarak günümüzde çeşitli il ve ilçelerde kurulan Mübadele Evleri ve Müzelerde yaşatılmasını sağlayan Üçüncü Kuşak Mübadil torunlarına minnet borcumuzu ifade etmeliyiz. Çünkü onlar kendilerinden önceki kuşakların bilgisini günümüze taşıyarak 4. ve sonraki kuşaklara aktarılması konusundaki tarihsel sorumluluklarını büyük oranda yerine getirdiler.


Dördüncü Kuşak Ne Yapmalı?

Mübadil kimliğinin, kuruluşundan itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel gelişimi içinde farklı alanlardaki katkıları ve uluslaşma sürecine etkileri bakımından doğru ve bilimsel tanımlamasını yapmak; Dördüncü Kuşak Mübadillerin önünde duran önemli görevlerden biri olarak öne çıkıyor.


Bugüne kadar ağırlıklı olarak Mübadele; yaşanan acılar, anılar ve özlemlerin tekrarlandığı temalar etrafında ele alındı. Dramatik bu olayı ağırlıklı olarak; anılarımıza ve bizden önceki kuşakların acılarına, yaşadıkları zorluklara odaklanarak, onların bu duygularını kuşaklar boyu aktarmaya devam ettik.


Kısacası; yüz yıldır “mübadil bir ruh halini” hissetmeye ve yaşatmaya devam ediyoruz. Ancak; Cumhuriyet’in 1. yüzyılını sonlandırıp, 2. yüzyıla hazırlanırken başka bir siyasi, toplumsal ve kültürel perspektifle yeniden ele alınması gerektiğini söylemenin zamanı geldi.

Dördüncü Kuşak Mübadiller bu perspektifle; bir yandan Türkiye’nin her yerine yayılmış Mübadil torunları arasındaki dayanışmayı ve güç birlikteliğini sağlamak için düzenlenen etkinliklerin aktörü olurken, bir yandan da tarihsel olarak Mübadillerin Anadolu topraklarındaki katkılarını somut ve görünür hale getirmek için gerekli çalışmaları yapma sorumluluğunu taşıyorlar.


Dördüncü Kuşak olarak, kendi mesleki deneyimim, kent kimliği ve kültürü alanlarında yoğunlaşan çalışmalarım nedeniyle; Mübadil Kentler ve Kent Kimliğine yapılabilecek katkıları önemsiyorum.


Bu konuyu ise 2 ayrı başlık halinde tartışmamız gerektiğine inanıyorum:


1. Mübadil Kimliğini oluşturan, alt başlıkların (kültürel, geleneksel, sosyolojik, psikolojik öğeler) belirlenerek, yeniden tanımlanması.


2. Mübadil Kent Kimliğinin Tanımlanması ve Görünür Kılınması: Mübadil kentlerin, Cumhuriyet’in kuruluşu ile eş zamanlı yapılanmasının incelenerek, kentlerin Mübadil Kent Kimliklerine ait ögelerin tespit edilerek, yaşatılması için gerekli girişimlerde bulunulması.


Genç Cumhuriyetin Mirası


Kent tarihi ve kimliği üzerine Mübadele odaklı yapılacak tüm bu araştırma çalışmalarının aynı zamanda Cumhuriyet’in mirasına sahip çıkmakla eş değer olduğunun da özellikle belirtilmesi ve vurgulanması gerekiyor.


Başta da söylediğimiz gibi, Mübadele ile birlikte Türkiye Cumhuriyetinin planlı iskan politikalarına geçmiştir. Bu mimari ve planlama hareketi sonucunda Cumhuriyet ideallerine uygun, üretime dayalı kırsal planlamanın ilk örneklerini (numune köyler) ve yeni konut tiplerini üretmiştir. (Bir başka yazıda bu konu detayları ile birlikte ayrıca el alınacaktır.)


Kısacası; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tanımıyla; “Kaybedilmiş Toprakların Aziz Hatıraları” olan Mübadillerin kaderi ile Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderi ve varoluş mücadelesi 100 yıl önce ortaklaşmıştır.

Cumhuriyet fikrinin ve ideallerinin “kurucu unsuru” olarak Mübadiller, bu kader ortaklığından ve mücadeleden hiç vazgeçmedi.
İkinci yüzyıla girerken, Cumhuriyet ideallerini yeniden hatırlama ve yaşatma mücadelesi ise hala devam ediyor. Varoluşları ve kimlikleri Cumhuriyet ile yoğrulmuş Mübadillerin kimliklerine sahip çıkarak yürütecekleri her mücadele ise; bu nedenle bir kuruluş mücadelesi olmaya devam ediyor.

Cumhuriyet'in İdeal Köy Planlarından Kazım Dirik’in İdeal Cumhuriyet Köyü Planı.

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Kommentare


bottom of page