https://www.politikyol.com/yerel-secimlere-dogru-rezonans-ve-rezilyans/
Siyasetin söylemi, bizim rezonansımızın yankısı olduğunda yeniden gerçeklikle buluşabileceğiz. Ama doğru mesajı iletmek için önce kendi iyileşme sürecimizi tamamlayıp, “Kendimize ve Kentimize Dönelim”.
Eski Türkiye’nin kentli orta sınıfının birtakım alışkanlıkları vardı. Bunlardan biri de Pazar kahvaltılarına verilen önemdi. Menünün diğer günlere göre zengin olduğu kahvaltı masalarında, uzun saatler geçirilir; yeme-içme kısmı tamamlandıktan sonra, Pazar özel ekleri ile şişkin, basılı gazeteler didik didik okunurdu. Alınan gazete sayısı da diğer günlere göre fazlaydı.
Seremoniye dönüşen “orta sınıf Pazar kahvaltılarının” en önemli eşlikçisi, basılı gazeteler artık neredeyse hayatımızdan çıkmış durumda. Kentli orta sınıf desen, o da kent yoksuluna dönüşmüş, yaşam mücadelesinden kafayı kaldıramıyor.
Politikyol.com’daki yazılarım genellikle Pazar günleri yayınlanıyor. Eski Türkiye’den kalma alışkanlıkla bazen kendime soruyorum: “Kahvaltıya eşlik edebilecek daha keyifli konularda mı yazmak lazım?”.
Maalesef o eski “neşeli günler” tadında “neşeli Pazar” lardan ülkece kopalı yıllar oldu. Ülkenin ne ekonomisi ne de ruhu Pazar keyfini kaldırmıyor artık.
Dikkatli ve zadık gazete okurlarıyken, dijitalleşme ile; insanların dikkatini çekmek için saniyeler hatta milisaniyeler içinde, akılda kalıcı mesajın nasıl ileteceğinin tartışıldığı bir iletişim çağını yaşıyoruz. Bu hız ve çok uyaranlı arenada, düşüncelerini yazarak bir ucundan tutmaya çalışanların; “Yazıyoruz ama okunuyor mu? Yazdıklarımız birilerine değiyor mu?” kaygısıyla “yazı yazma eylemini” sorgulamaları ise gayet anlaşılır. Bu duygunun tam karşılığı şu: “Kendini suya yazı yazıyormuş gibi hissetmek… “
Neyse ki; son yıllarda bazı bilim insanlarının araştırmaları gösterdi ki; suyun bir hafızası var ve yazı, ses, müzik gibi dış uyaranlardan etkileniyor. Bir hafızaya sahip olduğunu düşünen bilim insanlarına göre su; yüzlerce yıllık birikimi ve titreşimleri sayesinde insanların hayatı üzerinde belirli etkilere sahip. Bu önerme doğruysa, “suya yazı yazmak” hâlâ umutlu bir eylem, yerinde bir çaba olabilir.
Buraya kadar, “keyifli Pazar yazısı” girişimizi yaptıktan sonra gelelim esas meselemize.
Ana meselemiz kentler, güncel meselemiz yerel seçimler.
Bir süredir kent ve yerel siyaseti iki fizik kavramıyla birlikte düşünüyorum. Bu iki kavramdan biri Rezonans, diğeri ise Rezilyans.
Bu iki kavramı kent ve siyaset ölçeğinde değerlendirdiğimizde; her ikisinin de dayanıklılık, dirençlilik ve etkileşim ile ilgili olması ise ortak noktaları.
“Rezonans” kelimesi Türkçede “çınlama, yankı” anlamına geliyor. Fizikte ise; bir sistemin bazı frekanslarda diğerlerine nazaran daha büyük genliklerde salınması eğilimi olarak açıklanıyor.
Bir strese maruz kalan maddenin tekrar eski formuna dönebilmesi demek olan “Rezilyans” ise Türkçe’ye “dayanıklılık” olarak çevrilebilir. Psikolojide ise yılmamak, çabuk iyileşmek, zorlukları yenme gücü yani psikolojik dayanıklılık anlamında kullanılıyor.
Her sürecin tek elden, merkeziyetçi yönetim anlayışıyla, yerelliği ve kentleri baskıladığı mevcut durumdan çıkışın anahtarı; aktif kenttaşlıkta. Kent haklarımızı ve kentli olma sorumluluğumuzu iktidardan ve parti genel merkezlerinden geri almak zorundayız.
Kısa bir süre sonra gerçekleşecek yerel seçimlerde, kalkınma öncelikli stratejik planlama, kentlerin gerçeklikleri ile örtüşen politikalar ve tüm bu süreci uygulama, temsil etme kabiliyetine sahip adaylarla başlatılacak bir hareketin, genel ülke siyasetinde yaratacak rezonans etkisinin dönüştürücü gücüne inanıyorum. Ama önce Rezilyans…
Birey ve kent ölçeğinde dayanıklılığımızı kazanmak, kendimizi ve kentlerimizi yeniden inşa etmek zorundayız.
Ülkenin mevcut halinden memnun olmayanların “değiştirememe”, “kudretsizlik” duygusuna eşlik eden “çaresizlik”; derin bir duyarsızlığa doğru farkında olmadan hepimizi sürüklüyor. İşte buradan kendi rezilyans ayarlarımızı yaparak ayağa kalkabiliriz. Siyasetin gündemi ile kendi dayanıklılığımız arasına bir mesafe koymaktan bahsediyorum. Bu mesafe, kent ölçeği. Yaşadığımız sokak, mahalle, şehir…
Her sürecin tek elden, merkeziyetçi yönetim anlayışıyla, yerelliği ve kentleri baskıladığı mevcut durumdan çıkışın anahtarı; aktif kenttaşlıkta. Kent haklarımızı ve kentli olma sorumluluğumuzu iktidardan ve parti genel merkezlerinden geri almak zorundayız.
Rezonansı da rezilyansı da yaratacak olan kentlerin gerçek sahipleri olan bizleriz. Esas olan partilerin ittifakının ötesinde, sıradan kentlilerin ortak akılla kuracakları “Kent ittifakları”.
Yerel seçimin dinamiklerinin, genel seçimlerden farklı olduğu konusundaki siyasi uzlaşıya rağmen; aynı yöntemlerle siyasal bir çıkış ve motivasyon yakalamak ise zaman kaybı.
Yerelde kurulması zorunlu Kent İttifaklarını, her şehir özelinde sadeleştirmek zorundayız.
Örnek vermek gerekirse; İstanbul’da muhalefetin kazanamadığı bir seçimin sonucu Kanal İstanbul felaketidir, Ankara’da kamu kaynaklarının çöpe atılması; Anka Park’tır, Karadeniz’de heyelan ve sel, Ege’de, Akdeniz’de arazi talanı, çevre felaketidir. Anadolu’da yoksulluk, göç ve kimliksizleşmedir.
Siyasetin söylemi, bizim rezonansımızın yankısı olduğunda yeniden gerçeklikle buluşabileceğiz. Ama doğru mesajı iletmek için önce kendi iyileşme sürecimizi tamamlayıp, “Kendimize ve Kentimize Dönelim”.
Her şey burada başladı ve yeniden buradan kalkacağız…
Bình luận