top of page
  • Yazarın fotoğrafıBaşak Kamacı Budak

88’LİK MÜCADELE



“Neden kendi çıkarlarımız için Allah’ın verdiği nimetleri yok etmeye çalışıyoruz?

Ne hakkımız var Büyük Atamızın kurduğu varlıkları yok etmeye?

Tadımız tuzumuz kalmayan güzel vatanımızın, yaşayan insanlara hayat veren varlıklarının, ellerimizden kayıp gittiğinin farkında değil miyiz?

Bereket fışkıran topraklarımız betonlaştı. Nerede o nazlı nazlı, dolgun başaklı, geniş ve yeşil tarlalarımız?

Nerede o köpük köpük akan derelerimiz?

Nerede o bin bir zorlukla yetiştirilen zeytin ağaçları? Ağaçlarımız sökülüp atılırken, insanların çırpınışlarına aldırmadan, pervasız davranış sergilerken, hiç mi rahatsızlık duymadınız?

Ben bunları gördükçe, görmüş geçirmiş, bu vatanın yaşlı bir vatandaşı olarak çok üzülüyorum ve utanıyorum. Çünkü ben bu güzel vatanı acısı ve tatlısı ile yaşayan yaşlı bir vatandaşım.”


Bu sözler, 88 yaşında Girit göçmeni, neredeyse 200 yıldır İzmirli ananeme ait.

Adı: Nebahat AKPINAR...


Gündemi yakından takip ediyor ve ülkenin haline isyan ediyor. Son olarak isyanının ateşini, yazarak söndürmeye karar verdi.


Bir süredir, çocukluğundan başlayarak kendi yaşam hikâyesini kâğıda döküyor. Editörlük görevi ve onuru da bana düştü. Hikâyesini tamamlayınca, kitap olarak basıp, dağıtacağız.


Çünkü o, bu ülkede Cumhuriyet’in varoluş mücadelesine, II. Dünya Savaşı’na tanıklık etmiş 88 yıllık bir çınar. Tek bir gayesi var: Ölmeden önce hikâyesini kayıt altına alıp, bu ülkenin nereden nereye geldiğini gençlere anlatmak.


Özellikle şeker fabrikalarının satışı gündeme geldikten sonra isyanı daha da arttı.

Çünkü O, çocukluğunda, kendi anne ve babası da dâhil olmak üzere, üreten Türkiye’nin tütün, iplik ve şeker fabrikalarında çalışan emektar insanlarının mücadelesinin en önemli tanığı.


“Büyük Atatürk’ümüz, fabrikalar kurmuştu. Dünya durdukça onların da durması gerekirken, biz onları da yok etmeye çalışıyoruz. Acaba neden yok olanı yapacağımız yerde, var olanı yok etmek için uğraşıyoruz?”


“Şeker Vatandır, Satılamaz” sloganı, ananem de vücut buluyor. Onun için Cumhuriyet’in kurduğu tüm kurumlar; vatan savunmasının, özgürlüğün ve tam bağımsızlığın sembolü.

2. Dünya Savaşı yıllarında yaşanan kıtlık günlerini şöyle anlatıyor:

“Babam, karaborsa bulduğu mısır unu ile o devirde “kaçamak” adını verdiğimiz suyla pişirilmiş bir hamur yapardı. Tadı tuzu yoktu. Tatlandırmak için, hani şimdi yok etmeye çalışılan şekerimiz var ya, o zaman o da yoktu. Babacığımız yine kara borsa bulduğu pekmezi azar azar kaçamağın içine katıp karnımızı doyururdu.”


Kıtlığı görmüş, çocuk aklıyla savaş korkusunu yaşamış ve en önemlisi Cumhuriyet’in bu ülkede nasıl ilmek ilmek örüldüğüne tanıklık eden 88’lik bir kadın olarak ananem, üretmeyen bir toplumun köle olacağının farkında.


Yaşlı bedenine rağmen, mücadele etmek istiyor. Adalet Yürüyüşü’ne katılmayı bile aklından geçirdi.


Neyse ki, şimdi kendi gücü ölçüsünde, mücadele etmenin bir yolunu buldu. Yorgun gözlerine, titreyen ellerine rağmen, sabah akşam durmadan, kurşun kalemiyle yazıyor.


O yazdıkça, sanki Cumhuriyet’in ruhu diriliyor. Hepimizin inancını ve umudunu 88 yaşında beslemeye devam ediyor.


Eski Milli Bayramların coşkusunu anlatırken;

“Ben onları öyle güzel yaşadım ki… Evvela Yüce Allah’ıma sonra da yarattığı Büyük Kemal Atamıza minnettarım. Atamızın bize bıraktığı Cumhuriyet sayesinde, bu güzel vatanda hür yaşadım. Ben artık yolun sonuna geldim. Allah’ımdan diliyor, dua ediyorum: Şu yeni yetişen gençlerimiz için okullarında rahat okusunlar, hakkını aradığı için dayaktan öldürülmesinler. Şu güzel memleketimizde hür yaşasınlar.”


88’lik bir Cumhuriyet kadını, ananem, inanıyor ve dua ediyor: İzmir’in dağlarında yeniden çiçeklerin açtığı günleri yeniden görmek için...


0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page