top of page
  • Yazarın fotoğrafıBaşak Kamacı Budak

BİZİM MAHALLENİN KADINLARI

26.10.2017 tarihinde KAZETE Kadın Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Tezatlıklar girdabındaki ülkemde yeni bir TV dizisi yayına girdi. İlk bölümünü tesadüfen izlediğim "Ufak Tefek Cinayetler" isimli dizi, toplumsal dinamiklerimiz ve içinde bulunduğumuz değerler sisteminin nasıl da kaotik bir hale geldiği konusunda çarpıcı bir örnek teşkil ediyor.

Dizinin yayında olduğu saatlerde en popüler 2. tweet "ufaktefekcinayetler"di. Belli ki Türk televizyon seyircisi yeni diziyi "tutmuştu". Ertesi gün reytinglere baktığımda ise dizinin ilk bölümünün, totalde (yani toplam seyircinin izleme oranı) 8. sırada olduğunu; AB grubu (eğitim düzeyi yüksek seyirciler) izleyicilerde sıralamasının 2. sırada olduğunu, eğitim ve ekonomik seviyesi düşük izleyici grubunda ise 4. sırada yer aldığını gördüm.

"Dizide ne anlatılıyor da daha ilk bölümü ile televizyon izleyicisinin gönlünde taht kurdu?" sorusunu sorduğunuzu duyar gibiyim. En kısa yoldan şöyle özetlenebilir: Lüks villaların bulunduğu muhteşem sitelerinde yaşayan, güzel mi güzel, zengin mi zengin, dertsiz mi dertsiz 4 kadının hikayesi anlatılıyor. Lise yıllarından beri arkadaş olan bu dört kadından biri, geçmişte, diğer 3 kadının "kötülükte buluşması" sonucu afaroz edilmiş; gruptan kopmuş, yıllar sonra gruba geri dönüyor. 3'lü "kötü kadın çetesi" nasıl olmuşsa; evlenmişler barklanmışlar, ama lise yıllarında oturdukları ve adına "mahalle" dedikleri villa-kentten hiç ayrılmamışlar. 4. mağdur kadınımız ise yıllar sonra çocukluğuyla ve 3 kötü kadınla yüzleşmek için "mahalleme geri döndüm" diyor.

Adına "mahalle" dedikleri lüks "villa-kenti" görünce, bildiğimiz "mahalle" kavramının zihnimizde alt-üst olması bir tarafa, bildiğimiz yukarı mahalle - aşağı mahalle ayrımından çok daha sert bir bölünmüşlük hissi ile doluveriyor insan.

İşte bu muhteşem lüks mahallede yaşayan 4 kadının aile ve sosyal ilişkileri ile ilgili detayları dizinin ilerleyen dakikalarında izledikçe, "aman tanrım" dedirtecek derecede çapraşık özel ilişkiler ve çürümüş çekirdek aile hikayeleri bir bir dökülmeye başlıyor.

Kim ne iş yapıyor? Bu kadar zenginliğin kaynağı ne? Bu kadınlar niye bu kadar kötü? Sorular, sorular, sorular...

Bir de karakterlerin ağzından bazı sahnelerde öyle cümleler bir anda dökülüveriyor ki; felsefe tarihini altüst etmeye yeter. Örneğin; mağdur kadın rolündeki Oya karakteri mahalleye geri dönmesinin nedenini şu cümleyle açıklıyor: "Evrenin adaletini görmek istedim".

Halbuki, dizide izlediğimiz "villa kent hayatı", evrendeki adaletsizliğin varlığının tasdiki gibi. Yani adaletin aranacağı en son adreste, hangi adaletin arandığı tam bir muamma.

Müftülere nikah kıyma yetkisi verilmesinin, kadınlar ve kız çocukları açısından nasıl sonuçlar doğuracağının tartışıldığı Türkiye gündeminde, "mahallelerinde" zevk-sefa içinde yaşayan, en yakın arkadaşlarının eşleriyle gizli münasebetleri olan, şık ve güzel, ama bir o kadar da kötü karakterli bu kadınlar sosyolojik olarak hangi kesimi temsil ediyor?

Giderek muhafazakarlaşan bir toplumda, kadınların kazanılmış haklarının erozyona uğradığı bir atmosferde, biz küçük kız çocuklarımızı nasıl koruyacağımızın kaygısını yaşarken; nasıl oluyor da televizyonlarda bu kadar "uç"ta yaşamlar reyting rekorları kırabiliyor?

Türkiye'de kadınlar, adım adım topluma sirayet ettirilen dinsel ve muhafazakar baskılar sonucunda cinsel kimliği nedeniyle, "baştan çıkaran mahluk" muamelesi görerek, sosyal yaşamda geri durmak zorunluluğunu hissetti ve hissetmeye devam ediyor.

Durumumuz anlaşılsın diye tek bir örnek vermekle yetineceğim: Artık kadına kadın bile denmiyor, "Kadın" olmak ayıp "Hanım" olmak saygın bir sıfat haline getirildi.

Dil düzeyinde bile kadınlığımız ağza alınmak istenmezken, televizyonda izlediğimiz bu kadınlar kim?

En son dizide geçen çok fiyakalı bir lafla bu yazıya noktayı koymak istiyorum.

Laf aynen şu: "Bir kadının ruju fazla kırmızıysa, hayatı hiç de yolunda gitmiyor demektir".

Ah senarist kardeş, sen biliyor musun ki bizim buralardaki mahallelerde kırmızı ruj sürmek nasıl bir cesaret ister. O yüzden bizim dudaklarımızdaki kırmızının rengi hep solgundur.

(26.10.2017 tarihinde Kazete Kadın Gazetesi'nde yayınlanmıştır. https://kazete.com.tr/blog/bizim-mahallenin-kadinlari_1124)


0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page